Tuesday, June 21, 2016

Yunanistan Pole Kampı'ndan izlenimler...

Yurtdışında bir pole kampına gitmek uzun zamandır aklımın bir köşesinde takılı duran ama bir türlü sıra gelmeyen fikirler arasındaydı. Daha sonra bu yıl Pole Passion tarafından WOW’da düzenlenen eğitmen eğitimine katıldım ve eğitimi veren hocalarımızdan birinin söylediği sözler kamp ateşimi daha da körükledi. Eğitmenimiz Kay’in söylediğine göre verimli bir pole kampı neredeyse altı aylık pole tecrübesine denkti. Derken biraz araştırma yaptım ve oydu buydu, şurada şu star vardı, burası ucuzdu, burası deniz kenarıydı derken kendimi pole kız kardeşlerimle Yunanistan’ın sevimli bir kıyı kasabası olan Nea Makri’de buldum.


İlk Pole Kampım!

Bu benim ilk kampım olduğu için karşılaştırma şansım yok ama deneyimlediğim kadarıyla neredeyse her şeyden çok memnun kaldım. İstanbul’un kalabalığından ve keşmekeşinden sonra ilk kez gittiğim Yunanistan’ın ferahlığına, güler yüzlü insanlarına ve muhteşem yemeklerine bayıldım, resmen içim açıldı. RAD Polewear’in ilk kez düzenlediği kampın organizasyonu ise neredeyse mükemmele yakındı. Otelimiz çok rahat ve sevimli, hava da basbayağı limonata gibiydi.


Büyük acılar çektik...

“Pole kampının ortasına düştüğünü anlayan masum turist”

Ağır bir pole antrenmanının ‘recovery’ süreci kişinin kondisyonuna, yaşına ve diğer pek çok faktöre göre değişiklik gösterir ama bu yaşta (ehm.. arkadaşlarımı bayıltana kadar sürekli gururla söylüyorum ama bi daha söyleyeyim 39) üst üste 3 tane 1.5 saatlik ders almak benim için kolay iş değildi. Sonra ertesi ve sonraki günlerde de ikişer dersle devam ettim ancak havuza girip gevşediğim toplam bir yarım saat belki olmuş belki olmamıştır, onun dışında hayatım elimde mat ve spor çantası ile sürekli oradan oraya koşturmakla geçti. Akşam faaliyetleri ise ızgara ahtapot, karides, tzatziki üstüne sahilde yürüyüş ve kimi zaman da kumsalda orta yaşlı insancıkların takıldığı huzurlu bir tekila barı bir grup pole dansçı ile basıp hunharca body roll’lar eşliğinde ortalığı tozu dumana katmaktan ibaretti. Eee n’apalım birlikten kuvvet doğar ama işin en komik taraflarından biri sezon başında hava serin ve ortalık tenhayken tatilimize çıkalım diyen zavallı orta yaşlı turistlerin, kaldıkları otelde tuhaf bir şeyler döndüğünü fark ettikleri andı: “Pole kampının ortasına düştüğünü anlayan masum turist” şaşkın bakışlarla hipnotize olurken havuz kenarındaki açık salonda dersler devam ediyor, bir takım yarı çıplak kadınlar kafam kadar topuklu ayakkabılarla havalarda uçuyorlardı. Her yer pole, her yerde pole’cular sanırım en az 80-90 katılımcı vardı ve havuz kenarındaki brezilya bikinili-soğuk kahve-margarita ortamını saymıyorum bile.

Elf kraliçesi ve dans filozofu Marlo Fisken...

Yarı-tanrıçalar, elfler, gladyatörler...

Eğitmenlere gelince, hayran olduğum Michelle Shimmy’nin yanı sıra Marlo Fisken ve Marion Crampe’tan ders alma fırsatı buldum. Ayrıca Kenneth Kao ve Maddie Sparkle’ın derslerinin yanı sıra jimnastik, yoga, handstand vb. konulu pek çok ücretsiz etkinlik de vardı. Doğrusu ben bu insanların – ki onlar insan değiller hepsi bildiğin yarı-tanrıça ya da gladyatörlerdi – sürekli dünyayı gezip dolaştıkları için ders anlatmaktan baymış olacaklarını ve “ben ünlüyüm ayol ışığımdan faydalanın” şeklinde takılıyor olabileceklerini düşünmüştüm –--Çünkü bunu yapan uluslararası yıldız pole’cular da var ve hepimizin bildiği gibi iyi bir dansçı/performansçı olmakla iyi bir eğitmen olmak birbirinden tamamen farklı şeyler. Amma velakin bu esprili, aklı başında, saygıdeğer ve alçakgönüllü; kendini işine gönülden adamış insanlar karşısında şanslı bir padawan gibi dersleri huşu içinde hayranlıkla izledim. Ders aldığım hocaların hepsi aşırı profesyoneldi ve o 1.5 saatin her saniyesini bilgi, tecrübe, ilham ve hepsinden önemlisi vizyonla doldurduklarını gördüm. O 3 günde dans, beden, hareket, akış üzerine resmen vahiy indirdiler diyebilirim ve sadece bu bile benim için son derece etkileyici bir deneyimdi. Shimmy’nin handspring dersinde neredeyse bütün sınıfı defalarca sırtında taşıyıp kaldırıp indirmesini ve sabah kahvaltıda ‘sırtın nasıl oldu?’ diye sormasını saymıyorum bile. Neredeyse her şeyinden memnun kaldığım bu kampla ilgili keşke diyebileceğim bir şey varsa o da şu olurdu: Keşke kendime biraz daha güvenip derslerde performansımı sınırlamak ve küçültmek yerine daha da gevşeyip büyütebilseydim; ama neyse ki bütün kampta en yaşlısı 32 yaşında olan hocalar dahil yaşça en büyük iki kişiden biri olmak gibi bir bahanem vardı :))))

Velhasıl olay psikolojide bitiyor arkadaşlar:

1. Sağlam bir pike’in olacak .

2. Tatlış bir psikolojin.

Çünkü pike seni bir manyak hareketten diğerine götürür, psikolojin ise her yere.

Sonuç olarak eğlenmekten vazgeçmeyecek, bu işi zevk için yaptığını asla unutmayacaksın. Ha sen bunları ne kadar yaptın diye sorarsanız “valla işte olduğu kadar” diyebilirim ama neticede bu da benim için bir ilkti. Ve bu yoğunlaştırılmış hipnotik vahiy ortamında pek çok şey öğrendiğim gibi pole dansa dair vizyonum da oldukça genişledi diyebilirim.

Shimmy ile backbending...

“Sahnede dans etmek büyü yapmaya benzer...”

Pole adına en eğlenceli derslerden biri benim için Michelle Shimmy’nin Dirty, Sexy Floorwork sınıfı oldu ve bu derste dansın sahne performansına dönüşmesinde kritik önem taşıyan bazı ipuçlarını yakalama şansı buldum. Mesela neymiş: “Bir kere sahnede sen nereye bakarsan izleyici de oraya bakar o yüzden bacağını uygun bir yerden mümkünse yerinden koparmadan ayırıp ağzına kadar sokarken o bacağı hayatında ilk defa görüyormuşsun ve hayatında gördüğün en muhteşem şey buymuş gibi bakacaksın.” Sonuçta eğitim aldığımız herkesin birbirinden farklı güçlü tarafları vardı ve doğaçlamadan kondisyona hepsinden farklı birer vizyon edindik ama kendim ders almasam da arkadaşlarımın anlattıkları kadarıyla Maddie Sparkle’ın söylediği çok çok önemli ve değerli bir bilgi vardı: Sparkle yeni çıkan şu ya da bu havalı pole trick’leriyle ilgilenmiyordu. O senelerdir sevip kendisine yakıştırdığı bir avuç pole hareketini tekrar tekrar çalışarak kusursuz hale getiriyor, böylece kendi oluşturduğu beden diliyle tamamen “çabasız” görünen bir performans içinde müzikle birlikte büyüleyici bir şekilde akıyordu. Shimmy’nin Floorwork dersinde söyledikleri de bundan çok farklı değildi. “Sahnede olmak bir büyü yapmak gibidir” diyordu Shimmy. Ve “çabanın” belirgin olduğu her saniye bu büyüyü bozabilir.

Çekiyorum, yiyorsa gülümse!

Kampın en eğlenceli yanlarından biri de profesyonel bir fotoğrafçıyla bahçede denize karşı yaptığımız fotoğraf çekimiydi. Tabii eğlenceli derken gözünüze giren güneşin içinde sıfır tecrübeyle bir takım arkadaşlarımızın güneş kremiyle mundar ettikleri cayır cayır kayan bir stage pole’un üstünde durmaya ve hala insanca görünmeye çabalamaktan bahsediyorum. Sonuçta bu çekim olayı da başlı başına bir tecrübe işi ve bu konuda tüyolar içeren pek çok kaynak var ama anladığım kadarıyla işin sırrı --kendi seviyenizin üst sınırlarındaki-- akrobatik hareketlere kasmak yerine, sade hareketleri zarafetle taşımakta ve yüzünüze halter kaldırıyormuş ya da ayağınızın üstünden kamyon geçmiş gibi değil de çiçek kokluyormuş ya da sevgiliniz sizi yatakta kahvaltıyla uyandırmış gibi bir ifade verebilmekte. Tabii yerse :)))



Fotoğraflayan: Vit Person


Pole Theatre Greece

Bu arada pole kampının en kafa, en akıllı, en tatlı hatunlarıyla arkadaş olduk ve acısıyla tatlışıyla kampımızı tamamladık. Sonra da otobüslere doluşup Atina’ya Pole Theatre Greece’i izlemeye gittik. Böylece kendi adıma hem ilk pole kampı tecrübemi yaşamış, hem de ilk defa uluslararası bir pole yarışması izlemiş oldum. Michelle Shimmy’nin sunuculuğunu yaptığı gösteriyi en ön sıradan izledik ve bu da ne demektir biliyor musunuz, üstümüz başımız sim içinde kaldı sim! Sadece sim mi? Uçuşan payetler pullar boyalar ve de un... Evet ‘un’ dedim ve bu konuya daha sonra dönücem!!! Amatör ve profesyonel klasmanda pole drama, pole komedi, pole klasik vb kategorilerde yarışanları izlerken dibimiz düştü, Michelle Shimmy ve Maddie Sparkle’ı sahnede görünce aklımız çıktı ve muhteşem bir gece geçirdik. Yarışmanın galibi ise Rus bir çift oldu ve Yuriy Kazachkin & Valeria Poklonskaya ikilisi Prag’da düzenlenecek Pole Theatre World’e katılmaya hak kazandı.

Michelle Shimmy’nin gösterisi


Maddie Sparkle’ın gösterisi


Yuriy Kazachkin & Valeria Poklonskaya’nın gösterisi


Üstüne bir iki gün Atina’yı gezdik tozduk, dinlenebildiğimiz kadar dinlendik ama benim dinlenmem Türkiye’ye döndükten sonra da bir 10 gün falan sürmüştür herhalde. Velhasılı, kampı düzenleyen RAD Polewear’e yani Amaila & Evi ikilisine, (ve o sunday bumday'i bensiz yapmalarına rağmen!?!?!?!?) birbirinden şahane pole kız kardeşlerim Miray, İdil ve Maral'a, kızkardeşlerden dünyanın en düzenli ve sessiz oda arkadaşı Ece’ye, bize ders ve ilham veren tüm o yarı tanrıçalara, gladyatörlere ve elflere, bahçede hep birlikte stretching yaparken beni mutluluktan ağlatan şamanik mistik çingene Marion Crampe'a çok çok teşekkürler. Bu Pole Kampı benim şahane bir deneyimdi ve umarım daha nice kamplara katılma fırsatı bulabilirim. Bu vesileyle de içinde azıcık heves olan herkese şimdiden gelecek yılın kamplarını araştırmaya başlamalarını tavsiye ederim.

Marion Crampe dünyanın en komik insanı 
ve müthiş ilham verici bir karakter...

Bizim fıstıklar... Yani BPP!

Un konusuna dönecek olursak, Profesyonel Pole Klasik kategorisinde “seksi fırıncı” konseptini seçen sayın arkadaşımız Olga Spezia elinde bir sepet ekmekle gelip gösterinin sonunda her yeri una buladı ve Rapunzel çatlatan saçlarıyla unları havalara savura savura hamur işlerinin önemini vurguladı. Ya ben ne diyorum size, un içinde kaldık un! Demem o ki siz siz olun hamur işlerini fazla abartmayın :)

Olga Spezia’nın gösterisi


No comments:

Post a Comment